Dive into your creative stream
Ben o günlerde o günlerin hiçbir zaman geride kalmayacağını zannediyordum. Korkudan ağladığım, içki kokulu gecelerin, gündüzlerin hiçbir zaman geçmeyeceğini düşünürdüm...
Geçti. Geçti ama geriye bir ben kalmadı. Geriye sadece ağır hasarlı ve duygusuz bir kız kaldı. Aslında haklıymışım, kaç yüz yıl geçse bile geçmeyecek...
Ha bir de, bana bir çocukluk borçlusun, dünya. Bir daha yaşayamayacağım çocukluğumu mahvettiğin için seni asla affetmeyeceğim.
Bu şarkıyı ilk duyduğumda 6. sınıftaydım. Kendi düşüncelerimle dinlediğim ilk şarkılardan biriydi. Ama şarkıyı anlamazdım. Sadece o zamanlar en sevdiğim renk pembe olduğu için dinlerdim bunu. Ama birkaç ay sonra, hala tam olarak anlamasam da, ağlayarak nakaratını kendim söyledim. Evet, ağlayarak. O yaşta yaşadıklarımın ağırlığına dayanamayıp ağlayarak okudum. Çünkü ölmek istiyordum. Evet, ben küçük bir çocuktum. O zamandan sonra bu şarkıyı bir daha hiç dinlemedim. Ve bugün birden dinlemeye karar verdim ve dinledim. Artık tam anlayarak dinliyorum. Tam bir anlayışla ve hem o zamanki acımla hem de şimdiki acımla...
Bana 17 yıl borçlusunuz, sevgili ailem.
Babam haksız yere anneme her iğrenç cümleyi kurup ikimizi de ölümle tehdit ettiğinde, yine bu evde benden başka kimsenin cesaret edip yapamadığı şeyi yapıp babama karşı çıktım ve anneme yapılanlar bana da yapıldı. Ama bu sefer annem babamın ona uyguladığını bana uyguladı babana tek kelime etme diye. Artık dayanamayıp "hiç kimse kimsenin kölesi değildir, sen de" diye bağırdığımda annem "kimsenin değil, ben kocamın kölesiyim" diye üzerime yürüdüğünde anladım onun için, bu "aile" için bütün çabalarım boş. Sustum ve sakince odama çekildim...